İsmail Sarp Aykurt: Afişler ideolojik ve canlı unsurlardır
Bu yüzyılın en büyük propaganda araçlarından biri olan afişler, geçtiğimiz yüzyılın özellikle orduya asker alımında en değerli davet aracıydı. İsmail Sarp Aykurt, İkinci Dünya Savaşı’na katılan ülkelerin kullandığı afişleri incelediği ‘Bir İdeolojiler ve Siyasi Propaganda Alanı Olarak İkinci Dünya Savaşı: Savaş Dönemi 1939-1945 Afişlerinin Karşılaştırmalı Bir Analizi’ başlıklı doktora tezini yayımladı. Dünya Savaşı, onları savaşlarının meşruluğuna ikna etmek için.
İsmail Sarp Aykurt ile günümüzde bir kısmı olmayan ülkelerin savaş propagandası afişlerini konuştuk.
“PROPAGANDA BİR AKTİVİTEDİR”
Kitap, 1939-1945 ortalarında İkinci Dünya Savaşı’na katılan ülkelerdeki insanları savaşa ve orduya katılmaya teşvik eden posterler içeriyor. Savaşlar her iki taraf için de adil, haksız veya bazen haksızdır. Savaş afişleri de insanları savaşların haklı olduğuna ikna etmek ve savaşlara katılmaya ikna etmek için yapılır. Bu afişleri incelerken hangi “ikna” unsurları dikkatinizi çekti?
Evet. Öncelikle not edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Savaş kavramına hangi ideolojik süzgeçten baktığınız sizin de dediğiniz gibi değerli. Örneğin sınıf mücadelesi ile emperyalist savaş arasındaki farkı ortaya koymak önemlidir. Çünkü hepsini aynı kefeye koymak siyasi olarak mümkün değil. Savaş ve işgal afişleri, toplumların siyasi, sınıfsal ve estetik unsurlarını anlatır. Dolayısıyla sadece bir ‘tasarım’ olmaktan uzak, bir ikna aracı olarak anlam kazanıyor.
Afişleri incelerken bazı bağlamlarda yakınsayan kalıplar olduğunu gözlemledim. Ancak bu kalıplar sınıfsal ve toplumsal saiklerle ortaya atılmıştır. Örneğin, savaşı kendi coğrafyasında hararetli bir şekilde yaşayan ve savaşı genel olarak kendi toprakları dışında sürdüren Sovyetler Birliği ile aynı kutuplaşma içinde yer aldığı belli olan Amerikan afişlerinin, bunu kullanacağı önceden tahmin edilemezdi. aynı ikna araçları. Propaganda, ikna ve teknikler çeşitlidir ve farklı biçimlerdedir. En çok dikkatimi çeken ise muhtemelen yaygın diyebileceğimiz teknik düşman tespiti oldu. Bunun aktif olarak kullanıldığını görüyoruz. Propaganda özünde bir ikna eylemidir. Savaşın tarafları veya işgal bölgesinde bulunan dış güçler, oradaki halkı savaşlarının yasal olduğuna ikna etmek zorundadır. Bu anlamda her türlü klasik sembolün yanı sıra duygusal unsurlara da yer verilmektedir.
Bu anlamda algı yönetimi ve manevi savaş da devreye girmiştir. Ancak öne çıkanların ortasında kültürel, sembolik ve duygusal unsurların yer aldığını söylemek mümkün. Kitapta bu duygu analizi ve göstergeleri mümkün olduğunca incelenmeye çalışılmış, afişler propaganda teknikleri açısından değerlendirilmiştir. Şunu da eklemeliyim ki toplumsal meşruiyet savaşlarda değer kazanır. Savaşlar, farklı bir kulvarda gerçekleşen siyasetin bir uzantısı olmakla birlikte, propaganda da savaşların diplomasisine atfedilir. Bu nedenle ikna prosedürleri sosyal güdülere göre farklılık gösterse de genel olarak amaçlar örnek teşkil etmektedir. Yine küçük bir örnekle bitireyim. İncelediğim afişlerin ortasında Alman işbirlikçileri, Müslüman Boşnaklar ve Katolik Hırvatlardan oluşan Dagger Division ile Ustaše ve Chetnikleri içeren Yugoslav faşizmi var. Onları ikna etmenin çeşitli yolları var. Yine sonuç için benzer amaçlar güdülüyor ama burada ideolojik yelpazenin farklı kesimlerini temsil eden güçler var ve burada dini unsurların da yoğun bir şekilde kullanıldığı görülüyor. Bu nedenle ikna, planlanması gereken bir süreçtir. Bunun savaş döneminde yapıldığı açıktır.
‘POSTERLER SAVAŞI DÖNÜŞTÜRMENİN BİR YOLU’
Savaşın başında Nazi orduları Moskova önlerine gelmiş, çok geniş bir alanda yüzlerce şehir ve kasaba Alman işgali altına girmişti. Muhtemelen bu nedenle Sovyet savaş afişlerinde dikkatimi çeken hem sivil hem de askeri figürlerin ortada kullanılması oldu. Bu posterler muhtemelen biraz da savaş alanındaki gelişmelere bağlı olarak şekilleniyor. Sovyet afişlerindeki bu yansımadan bahseder misiniz?
Evet, savaş başladığında, hızla ve mekanize birliklerle ilerleyen Nazi ordularının kesintili başarısı fark edilir. Ama sonra biliyoruz ki, Nazi kuvvetleri Kızıl Ordu, partizanlar ve halkın tam dayanışmasıyla Moskova’nın girişinde, Stalingrad’da, Volga kıyılarında süpürüldü. Bunu yansıtan afişler de var. Bu afişlerde sosyalist yurtseverlik ve dayanışma öne çıkıyor. Bu da afişlerde yer almaktadır. Sovyet direnişi bu anlamda tarihsel birliğin bir örneği olarak öne çıkıyor. Bu yüzden afişlerde aynen bu şekilde askeri ve sivil unsurlar bulunur. Bu afişlerde örgütlenme vurgusu yapılırken bazen görüntüler öfke, kararlılık ve direnme metaforlarıyla süslenir. Öte yandan bir ıstırabı da anlatır ama bu hüzünlü durumdan direnme iradesinin filizlendiği fark edilir. Çünkü sloganlarda, tasarımda, tasvir edilen insan silüetlerinde hep bir kararlılık hali var. Bunu partizan örgütlenmesinde, vatan savunması için ya da Moskova savunmasında işçi ve emekçi kitlelerle birlikte bilinçli olarak çocuklarını savaşa göndermelerinde görüyoruz. Kesinlikle etkileyici, ikna edici ve açıkça merkezi planlamaya dayalıdırlar. Ve elbette afişler de ideolojik ve canlı unsurlardır. SSCB’ye karşı Barbarossa Harekatı’nın başlamasından bahsediyoruz. Yani 1939-1945 anında çok şey değişiyor ve afişler buna göre şekilleniyor. Savaş alanındaki gelişmeler posterleri dönüştürürken, savaşları dönüştürmenin bir yolu olarak da posterler ortaya çıkıyor. Bu nedenle, bu kavramlar ilgili öğelerdir.
‘POSTERLER YOLUYLA TOPLULUKLARI OKUMAK MÜMKÜN’
Posterlerin ortasında bir fark olduğunu düşünüyorum. İşgal altındaki ülkelerde savaşa katılmaya davet eden afişlerdeki semboller daha çok sivil unsurlar içeriyor, örneğin Fransız afişleri bana daha az militarist geldi. İddiaya göre sanatsal yönleri de daha yüksekti. Bu afişleri kimin tasarladığı hakkında bilginiz var mı? Sanırım onlara sanatçı diyebiliriz.
İstila propagandasının değeri aslında buradadır. Bir yeri militarist olarak ele geçirdiğinizde, işgalin sadece askeri yönünü gerçekleştirmiş olursunuz. Ancak bu bir eksiklik, işgal ettiğiniz yere sivilleri de dahil etmek zorundasınız. Çünkü işgal propagandası olarak kurguladığım kavram seti aynı zamanda kültürel bir misyonla da hareket ediyor. İşgalci güç, işgal ettiği bölgede ne kadar meşruiyet kazanırsa, onu yönetme ve yönlendirmede o kadar aktif hale gelir. Buradaki amaç, askeri görevlerden çok halka yöneliktir. Bu nedenle bahsettiğiniz sivil unsurlar bu tip afişlerde daha çok kullanılmaktadır. Fransız posterleri bu açıdan farklılık gösterir. Fransız posterlerine dikkat ettiyseniz 3 farklı cins var. Müttefik kampındaki Fransız afişleri iki taraflıdır. Biri Londralı Charles De Gaulle’ün yönettiği “Özgür Fransa”, diğeri ise doğrudan Fransız komünistlerinin dayanışmasıyla örgütlenen FTP. Yani, Fransız Partizanlar ve Savaşçılar Örgütü.
Bu afişlerde askeri yönler bulunsa da daha çok dayanışma, vatanseverlik, ittifak, özgürlük ve milli bağımsızlık gibi unsurlara vurgu yapılmaktadır. Aslında bu iki güç örnek bile değil. Sadece savaş döneminde bir amaçlı katılım vardır. Bu nedenle, farklı ideolojik aşırılıkları temsil ederler. Mihver devletleri arasında yer alan kukla Vichy rejimi, Nazi propaganda aygıtının kontrolü altındadır. Bu nedenle değerli bir işgal propagandası örneği olarak adlandırılabilir. Buradaki amaç bazen düşmanı tespit etmeye ulaşırken, bazen de insanları kendi saflarına çekmek için “biz sizden biriyiz” görüntüsü vermeye odaklanır. Dediğim gibi ihtiyaçlar belirleyici…
Afişleri kimin tasarladığı hakkında bazı bilgiler var. Ancak bunlar genellikle tasarımın gölgesinde kalıyor. Bence afişler sanatın bir parçası ve toplumları afişler aracılığıyla okumak mümkün. Günümüzde aurasını kaybetmiş ve bir endüstri kolu olarak işlev görse de afişin ve afiş sanatçısının öneminin korunması gerektiğini düşünüyorum.
Liderler genellikle posterlerde görünmezler. Bu, İkinci Dünya Savaşı’na özgü mü yoksa tercih ettiğiniz türden bir poster mi? Çünkü Hitler, Stalin, Roosevelt ve Churchill gibi gerçekten güçlü liderlerin olduğu bir dönemdi.
Aslında liderler belli unvanlarda öne çıkıyor. Tabii bu benim tercih ettiğim afişlerle de ilgili. Bunun tipik bir özellik olduğunu söylemek için daha kapsamlı araştırmalara ihtiyaç vardır. Ama örneklerle açıklamak istiyorum. Churchill, İngiliz propagandasında değerli bir figürdür. Bazen sözleri çok belirgindir. Stalin gibi savaşın seyrini değiştiren değerli bir figürün kullanıldığı örnekler de var. Ancak benim izlenimim, Mihver devletlerinin posterlerinde liderlerini daha belirgin hale getirdiği yönünde. Bu tesadüf değil. Çünkü faşist, militarist güçler, kült lider olgusu, otorite, güç, başkanın tanrılaştırılması ya da tanrılaştırılması gibi unsurları daha sık kullanmaktadır. Bu nedenle Mihver güç merkezlerinin bunu daha fazla öne çıkarmak için tasarladıkları söylenebilir. Mussolini, Hitler ve General Hideki Tojo gibi faşist liderler, büyüklük atfedilen bir misyonla bazen “ilahi ırk” mertebesine yükseltildi. Aslında faşizm böyle bir şeydir. Bu anlamda şaşırtıcı bir şey olduğunu söyleyemem. Mesela pek çok dile getirilen bir örnek değil. Japon İmparatorluğu’nda itaat, savaş ve sadakat duyguları vurgulanmıştır. İlginç bir şekilde, Japon militarizmi ve propaganda aygıtı, İmparator Hirohito’dan çok ikincil General Tojo’yu destekledi. Bunun nedeni, Meici Anayasası’nın imparatoru ilahi bir kategoride değerlendirmesidir. Evet, güçlü liderliğin olduğu bir dönem. Ancak kullanım pratikleri farklıdır. Ama altını çizeyim, Mihver devletlerde daha homojen bir durum var diyebilirim. Ancak Müttefikler farklıdır. Çünkü ortak bir amaç olmasına rağmen birbiriyle bağdaşmayan Sovyetler Birliği ve İngiliz-ABD cephesi var. Buraya bakarken şöyle düşünmenizi önereyim.
Tito gibi daha önce tanınmayan bir başkanın işgal altındaki bir bölgede Yugoslav direnişinin posterlerinde yer alması beni şaşırttı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tito aslında savaşta değerli bir figür. Tito’nun Yugoslavya’sının henüz var olmadığı bir zamanda Tito, Yutoslav vatanseverlerinin gözünde önemli bir figürdü. Aynı zamanda Ulusal Kurtuluş Ordusu’nun da başıdır. Daha sonraki yıllarda, yani Sosyalist Yugoslavya’da, Tito’nun toplumsal bir havan olma misyonu, bu dönemde, direniş çabasında açıkça olgunlaşmıştır. Bazı afişlerde Tito da halkın bir üyesi olarak tasvir ediliyor. Tito, farklı etnik kökenlerden gelen ve o coğrafyanın tüm halklarını bir araya getirmeyi amaçlayan, çok basit bir şekilde ortaya konulan ideolojik hareket olan Yugoslavizm için o dönemde zengin bir kaynak rolü de oynadı. Tito, burada tüm halkların ortak çabasını gerçekleştirme misyonuyla donatılmıştır. Aynı şekilde Tito da ilerleyen yıllarda Yugoslav halklarının birleşmesinde değerli bir pozisyon alır. Devrimci güçlerin öne çıktığı bir dönemdir. Bu dönemde Komünist Parti, Yugoslav halklarının birliği fikrini Marksist niyetlerle birleştirmeye çalışıyor. Afişlerin ideolojik kaynağı budur. Yugoslav partizanlarının direnişi, Tito liderliğindeki ve Yugoslav Komünist Partisi’nin talimatıyla yerel ve bölgesel ölçekte kurulan Halkın Kuruluş Komiteleri tarafından örgütleniyor. Burada, o dönemde açık bir Sovyet etkisi vardı. Tito burada zamanla bu vatansever direnişin önde gelen lideri olur. İşte bu yüzden bazen afişlerde politik bir yapıştırıcı olarak gösteriliyor. Ancak her şeyin kendi nesnelliği içinde değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır.
Dönemin ittifaklarının bu afişlere büyük ölçüde yansıdığını düşünüyorum. Savaştan önce iki zıt kutupta bulunan Sovyet ve İngiltere ile Amerika’nın ortasında bir ittifak kurulur. Bir yıl önce düşman olanlar müttefik oldular. Kısa bir süre önce halka düşman olarak anlatılanların şimdi neden dost olduğunu açıklamak gerekiyor. Örneğin, İngiliz savaş afişlerinden biri, sanırım, Sovyet, İngiliz işbirliğine atıfta bulunuyor. Burada öne çıkanlar nelerdir?
Evet, savaş şartlarında zorunlu işbirlikleri var. Bu işbirlikleri, bu ülkelerin karşıt görüşlerini ortadan kaldırmıyor. Zıt görüşlerden bahsetmişken, İngiliz ve Amerikan propaganda aygıtlarının birlikte hareket ettiği de biliniyor. Burada savaş öncesi, sırası ve sonrasına aktarılan birçok başlık var. Münih Konferansı’nın sonuçları, Sovyetler için açılmayan Normandiya cephesi ertelendi, ertelendi, savaşın bitimine denk geldi, ABD’nin 1945’te Japonya’ya “propaganda” değeri yüksek atom bombasını atması, Eksen kırıldı vs. Birçok başlık bu çelişkiler üzerinden okunmalı. Ayrıca Tahran Konferansı, Churchill’in katı anti-Sovyetizmi vb. dönemi anlamak için bir tavsiyedir. incelenmelidir. Bu formda ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır. Sorunuza dönecek olursak, evet dönemi ittifakları gereksinimleri üzerinden okunmalı. Bunlar süreksiz ortaklıklardır. Ne de olsa her şey 1945’ten sonraki savaş sonrası dönemde olmuyor mu? Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere, Hitler tehlikesinin üzerlerine yaklaştığını fark ettiklerinde daha fazla dahil oldular.
Bu savaş sadece Sovyet coğrafyasıyla sınırlı olsaydı şu an başka bir şeyi değerlendiriyor olurduk. Büyük Britanya, Commonwealth ülkeleriyle birlikte büyük bir propaganda bloğudur. Ancak ben burada İngiliz örneğine odaklanmayı tercih ettim. Bu bir homojenizasyon için gerekliydi. Aksi takdirde, dünya çapındaki kolonileriyle İngiliz propagandasının değerli bir misyonu ve ölçeği vardır. İngilizler afişlerinde ittifak kısmını ön plana çıkarıyorlar. İnsanlarını motive ederler ve önceki başarılarına atıfta bulunarak Churchill figürünü öne çıkarırlar. O dönemde Nazi uçaklarının adalarına attığı bombalara karşı birlik oluşturmaya çalışıyorlar ve hatta burada altını çizdikleri şey RAF. Yani, Kraliyet Hava Kuvvetleri. Bunda başarılı olduklarını düşünüyorum. Mesaj, İngiltere’nin zorluklarla yüzleşeceği ve mümkün olan her şekilde savaşmaya devam edeceğidir. Talepleri, İngiliz halkının hükümete kayıtsız şartsız destek vermesidir. Afişlerde bazı mitler yaratılır. Ancak İngilizlerin propagandası, eski başbakanları Palmerston’ın dediği gibi, kısaca “kalıcı ilkeler değil, kalıcı çıkarlar” üzerinedir. Bu nedenle ittifakla ilgili afişler de bu şekilde görüntülenebilir.
‘SAVAŞ ZAMANI GİBİ AFİŞLER DE DEĞİŞİYOR’
Bence savaşın gidişatı afişlere yansımış. Nazi Almanyası’nın erken savaş afişlerinde askeri unsurlar ön plana çıkıyor. “Stalingrad Savaşı” çok dikkatimi çekti. Ancak savaş Alman sınırlarına girdiğinde sivil unsurlar kullanılmaktadır. Savaş sloganı “Yaşam ve Özgürlük” için kullanıldı. Nazi Almanyası’nın savaş afişleri ve genel olarak propagandasındaki hangi unsurlar diğer ülkelerden farklı?
Evet 6 yılda savaşın seyrine göre afişler de değişiyor. Ortada, resmi tarih bize 6 yıl olduğunu söylüyor. Savaş aslında takvimde daha da geriye itilebilir. Ancak Avusturya’nın Nazi Almanyası tarafından ilhakı ile başlayan süreçte afişler bize kronolojik bir okuma sunuyor. Alman ordusu üniforması, sembolizmi, gotik yazıları, mistik hizmet unsurları vb. ile başlı başına bir araştırma alanıdır. Askeri unsurlar da bunun ön saflarında yer almaktadır. Stalingrad için savaşın dönüm noktası diyebilirim. Değeri hem stratejik hem de propagandadır. Bu değerli bir yerleşim yeridir ve Stalin şehri olarak anılır. Burayı satın almanın ajitatif değeri harika. Bu yüzden burayı satın almayı kutsayan afişler var. Aslında, savaşın akıbeti bilinmemekle birlikte, Goebbels propagandası o kadar kendinden emin ki, onları sadece askere gitmeye davet etmiyor. Stalingrad fethedildi posterleri uzun zaman önce yapılıyor ama sonra yok ediliyor bildiğim kadarıyla. Çünkü gerçeklik farklı çalışır. Burası savaşın seyrinin değiştiği yerlerden biri. Alman General Paulus’un esir alındığı, yani Alman 6. Ordusunun Sovyet 62. Ordusu tarafından kuşatıldığı bir andan bahsediyorum. Nazizm afişlerinde faşist-saldırgan vatanseverlik olarak tanımladığım şovenizm hakim. Motifler ve kodlar yoğun ve gerçek bir üretim var. Anavatanı savunmak için Stalingrad’da olma fikri bazı afişlerde verildiği için veriliyor. Bunun gerçek olmadığını biliyoruz. Bu Bolşevizm karşıtlığının ve yaşam alanı stratejisinin işiydi. Nazi posterlerinde paganizm, Cermen kökenli semboller, gamalı haç, kutsallık ve militarist unsurlar hakimdir. Ancak en değerli ideolojik unsur anti-komünizmdir. Mihver ülkelerinden daha önce bahsetmiştim ve homojen propagandadan bahsetmiştim. Bu homojenliğin özünün anti-komünizm olduğu açıktır. Savaş afişlerinde özellikle yaşam, özgürlük, kurtuluş ve kurtuluş gibi saygın kelimeler yer almaktadır. Çünkü bunlar alıcı bulan örnekler ve yine de karşılık bulacak kadar güçlüler. Bu nedenle posterler değerlendirilirken çok dönemli okuma yapılması zorunludur. Genel olarak, Naziler bazı yerlerde anti-Semitizmi ve diğer yerlerde ulusal ve ırksal üstünlük motiflerini ağır bir şekilde çerçevelemiş görünüyor. Ve posterler genellikle düşmanlaştırma ve iddia etme fikriyle sunulur.
“SAVAŞIN UZATILMASINDA JAPON EMPERYALİZMİNİN ROLÜ”
Japon propagandası, İkinci Dünya Savaşı ülkeleri arasında en az bilinenidir. Bu taraf Japon afişleriyle daha çok ilgilendim. Güç askeri bürokraside olmasına rağmen, İmparator bir sembol olarak hala çok belirleyici görünüyor.
Kesinlikle bu kadar. Japon propagandası, adından pek sık söz edilmeyen ama ilgiyi hak eden bir ilaçtır. Çünkü farklı bir yönü var. Genel olarak bildiğimiz birkaç şey. Kamikaze, Pearl Harbor, ardından Hiroşima ve Nagazaki… Ancak işin mutfağına girdiğinizde dayanılmaz bir ideolojik yoğunlukla karşılaşıyorsunuz. Kişilik kültü, militarizm, klasisizm, ulusal üstünlük ve şovenizm çok yüksektir. Aslında savaşın 1939’da başladığından bahsetmiştim ama savaşın yayılmasında Japon emperyalizminin büyük rolü oldu. 1939 öncesi Çin’in Mançurya’yı işgali, Nanking katliamı, Asya tezinin yükselişi, Sovyetlerle yaşadıkları ve başlattıkları sınır çatışmaları… Güneydoğu Çin ve Güneydoğu Asya hedef koydukları bölgelerdir. Düşünceleri, Japon geleneğine göre ülkenin ilk insan imparatoru olan Jimnu’ya kadar gider. Mesele bu. Dünyanın sekiz köşesini aynı çatı altında toplayabilmek… Japonya’nın geleneğin misyonu büyüktür. Güç askeri bürokraside, imparator ise ilahta… Sadakat, itaat ve bağlılığa olan ilgileri onları “Doğu’nun Prusyası” olarak anmalarına neden oluyor. Mussolini’nin İtalya’sındaki farklardan biri de budur. Genelde bunu bozmaya yönelik bir propagandaları var. Ama memlekette etkilidir. Bu yönüyle Almanya için bir emsal teşkil etmektedir. Her iki ülkede de halkın kara propagandaya karşı direnişi sorunlu. Ama kitapta başka bir başlıkta da belirtiyorum, hep farklı taraflar var. Kamikaze adı verilen militarist bir intihar eylemi, törensel kılıçlar, dini bir amaç olarak Şintoizm veya Japon komplosu efsanesi farklı bir çalışma alanıdır. Öte yandan imparator, hem bir derebeyi hem de kutsanmış bir aziz rolünü oynar.
Ve tabii ki işbirlikçiler var. İşgal altındaki ülkelerde işbirlikçi rejimler oluştu ve neden işbirliği yaptıklarını açıklamak zorunda kaldılar. Aynı zamanda doğal direnişi de kötülerler. Bu yönüyle Vichy France’ın Ermeni Manuşyan grubuna ait fotoğrafları kullandığı afişten bahseder misiniz? Manuşyan’ın Adıyamanlı olduğunu biliyorsunuz.
Her zaman yerel işbirlikçiler vardır. Bu, özellikle İkinci Savaş’ta katlanarak artan bir süreçtir. Her zaman iyi bir örnek yoktur. En değerlisi, muhtemelen 1940-44’ün ortalarında yaşamış olan kukla Vichy rejimidir. Bu bir himaye için bir emsaldir. Aslında işbirlikçi Fransızların çok da rolü yok. Genel olarak yaptıkları afişler Nazizm’i desteklemek, Naziler için halk desteği talep etmek ve olası direniş örneklerini engellemek için tasarlandı. Fransa’da ne kadar tanınır bilmiyorum ama savaştan önce de önemli milliyetçi odaklar vardı. Örneğin, Action Française bunlardan biriydi. Vichy yönetimi de bunlardan etkilenerek işbirliğine başladı. Goebbel’in propagandası, Petain ve Laval liderliğindeki Vichy’den de iyi bir şekilde yararlandı. Fransız halkının güvenini kazanmak, isyanları önlemek ve direnişi kırmak istediler. Ülkenin sözde lideri Petain de “ulusal devrim” ile yeni bir plan yaptı.
Bahsettiniz, bir planın sonucu olarak ortaya konan afiş, aslında Adıyamanlı Ermeni komünist Misak Manuşyan liderliğindeki FTP-MOI direniş grubuyla ilgiliydi. Manouchian grubu olarak adlandırılan bu grup, göçmen isyancılardan oluşuyordu ve aralarında Fransa’dan sorumlu SS subayı Ritter’i öldürmek de dahil olmak üzere birçok yankı uyandıran eylemde bulundular. Bu eylemler sonucunda direnişin çağrı kanallarının artması bu kızıl pankartın yapılmasına neden oldu. Kızıl pankartta partizanlar yanlış bir şekilde tasvir ediliyor ve halk “Onlar senin kurtarıcın mı?” sorulur. Kullanılan dil anti-komünist ve anti-semitiktir. Partizanların bir suç çetesi olduğu tezi ile sivil halk içeriden gelen bu tehlikeye karşı uyarıldı. Ancak kırmızı bayrağın tam tersi bir etkisi vardır. Muhtemelen Manuşyan ve grubu öldürüldü, ancak isyan tetiklendi. Kızıl bayrak Fransa’da simgeliyor. Bu evdeki hesabın piyasaya uymadığı bir örnek veriyor sanırım. Kızıl Bayrak için Aragon’un yazdığı bir şiir ve yapılan bir sinema var. Özellikle kitapta detaylı olarak incelediğimi düşündüğüm afiş ve partizan hareketleri arasında kızıl bayrak farklı bir yerde sayılabilir.